Üniversitemiz Personel Dairesi Başkanlığı Eğitim Şube Müdürlüğü tarafından akademik ve idari personele yönelik hazırlanan “Kaygı Bozukluğu ve Panik Atak” konulu hizmet içi eğitim düzenlendi.
Eğitim Şube Müdürü Ayça Tunçay’ın moderatörlüğünü yaptığı çevrim içi eğitim programının konuşmacı konuğu Üniversitemiz Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hakan Aksu oldu.
Eğitim Şube Müdürü Ayça Tunçay’ın yaptığı açılış konuşmasında, “Kaygı Bozukluğu ve Panik Atak” konulu eğitim ile 63.’sünü düzenlediğimiz programımızda Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hakan Aksu konuya ilişkin bizlere bilgi verecek. Kendilerine katılımları için teşekkür ederiz.” ifadelerini kullandı.
Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hakan Aksu, kaygı ve anksiyetenin gündelik hayatımızda hepimizin yaşadığı bir duygu durumu olduğunu belirterek, korku ve kaygının farklı tanımları olduğunu kaydetti: “Korku, gerçek bir tehdit, tehlike durumuna bağlı olarak stres ve endişe gibi yaşanılan duygu durumudur. Kaygıda kişinin korku nedeni belli değildir. Gerçekte böyle bir sebep olmamasına rağmen kişide korku duygu durumlarını yaratan tepkilerin verilmesidir.”
Kaygının insan olmamızla ilgili bir durum olarak hayatımızda işlevi vardır. Çevrede olanlardan haberdar olmamızı ve planlama yapmamızı sağlar. Örneğin açlık hissinin yarattığı his insanı karnını doyurmaya yönlendirir. Ağrı hissi mevcut durumda bir bozulmaya işaret eder. Korku, değişen çevre koşullarına uyum sağlamak için zorlar, kaygı da ruhsal olarak bir şeylerin yolunda gitmediğini vurgular. Bir sınavda yeterli not alamayacak düzeyde başarısız olma ihtimali kaygıyı uyandırır ve o sınava yönelik çalışmaya yönlendirir.”
Hafif ve orta düzeyde kaygının olaylarla başa çıkma becerisi kazandırdığını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hakan Aksu sözlerine şöyle devam etti:
“Eğer kaygı çok fazla artarsa, uygun karar vermeyi, planlarımızı bozarak, gündelik hayatta çok basit işleri yapmaktan alıkoyar. Çok yüksek düzeyde kaygı ise düşünce ve davranışa ket vurabilmektedir. Mesela, dışarı çıkarsam bayılıp kalırsam ne olacak diye kaygı duyan biri artık dışarı çıkmaz veya kısa mesafelere kadar gidebilir. Ya da kişi yanında biri olmadan markete bile gidemez duruma gelir.”
Kaygının en yoğun halinin panik olarak tanımlayan Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hakan Aksu, “Panik halinde kişinin bedeni mevcut durumda savaşmaya veya kaçmaya hazırlanır veya donakalır. Aslında hafif ve orta düzeyde kaygı yaşayan kişiler durumun o kadar vahim olmadığını bilir ama kendilerini alıkoyamazlar. Kaygı tedavi edilmezse ne olur peki, depresyona girmeye başlar. Depresyon dediğimiz şey ufak tefek canımız sıkılma hali değildir. Kişide duygu durum dengesini yitirme, karamsarlık, kilo kontrolü kaybı, yoğun bir mutsuzluk hissi, tükenmişlik hissi gibi durumların ortaya çıkmasıdır. Bunun yanında bazı bedensel hastalıklar da ortaya çıkabiliyor. Kişisel işlevsellik azalıyor, bir mesleki beceriyi veya akademik başarıyı kaybedebiliyor. Kişinin kaygısı çoğu zaman çok ciddi durumlar dışında anlaşılmaz. Kaygı patolojik düzeye ulaştığında bununla ilgili başa çıkma tedavileri uygulanıyor.”
Toplumda her beş kişiden birinde, sağlık kurumlarına başvuran her üç kişiden birinde kaygı bozukluğu ve panik atak görüldüğünü belirterek, “Alkol, esrar, nikotin, sedatif ve uyarıcıların kısa süreli teskin edici veya uyarıcı etkileri geçtiğinde durum daha da ağırlaşır. Sonuç itibari ile bu maddeler kişinin kaygısını gideremediği gibi ilerleyen zamanlarda daha yoğun bir anksiyete karşımıza çıkmaktadır.
Panik ataklarda kişinin belirtileri ortaya çıktığında en fazla 45 dakika sürer, daha sonra vücut sakinleşme eğilimine giriyor. Kişiye bu durumda beklemesini söylüyoruz. Aksi takdirde kişinin ölüm korkusu veya çıldırma korkusuna ilişkin bedensel belirtileri artmaktadır.” ifadelerini kullanan Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Hakan Aksu daha sonra katılımcılara sunum eşliğinde detaylı bilgi verdi.
Hizmet içi eğitim programı katılımcıların sorularının cevaplanması ile sona erdi.
Eğitimi izlemek için tıklayınız.
